ABD’nin çekilme sürecini tamamlamasıyla, Afganistan ve Taliban bir kez daha dünya kamuoyunun gündemine oturdu.
Halihazırda dünyanın en çok konuşulan devlet dışı aktörlerinden biri olan ve yeniden iktidar sürecine giren hareketin tarihi ise oldukça eski yıllara kadar uzanıyor.
Taliban’ın kökeni ne?
Taliban hareketinin kökeni, Afganistan-Pakistan-Hindistan bölgesindeki Diyobend medreselerine ve ülkedeki medrese kültürüne dayanıyor.
Ülkede Taliban’ın altyapısını oluşturan siyasi düşünce ise, Afganistan’ın ilk siyasi oluşumlarından olan ve aynı zamanda ülkede kurulan ilk İslami siyasi parti sıfatını taşıyan Huddamu’l Furkan (Kuran’ın Hizmetçileri) adlı harekete dek uzanıyor.
Din alimleri ve hocalarından oluşan bu hareket içerisinde Nakşibendi geleneğe yakın olan alimler de önemli yer tutuyordu. Yapının liderliğini, aynı zamanda Afganistan’ın en eski İslami eğitim kurumu olan Gazni merkezli Nuru’l Medaris’in başında bulunan Muhammed İsmail Müceddidi yürütüyordu.
Nida-i Hak isimli bir gazete de çıkaran yapı, 1979’da liderinin Komünist yönetim tarafından hapsedilmesinin ardından silahlı mücadeleye başladı ve Hareket-i İnkılab-i İslami adını aldı. Muhammed Nebi Muhammedi liderliğindeki bu grup içerisinde, daha sonra Taliban’ı oluşturacak olan Molla Muhammed Ömer gibi birçok isim liderlik pozisyonlarında bulundu.
Afganistan’ın güney kesimindeki en etkili grup olan yapı, 1989-1994 arasında iç savaş sürecinden kaçınmış, ardından 1994 yılında bu yapı içerisinden, yapının eski üyelerinin inisiyatifi ile Taliban doğmuştur.
Taliban’ın dini anlayışı ve Diyobend medreseleri
Taliban’ı oluşturan dini gelenek ve anlayış ise 1700’lü yılların başına uzanıyor. Hanefi Diyobendi gelenekten gelen bu anlayışın temelini, ünlü İslam alimi Şah Veliyullah Dehlevi’nin (1703-1762) oluşturduğu biliniyor.
Özellikle Hindistan-Pakistan-Afganistan bölgesinde yaygın olan bu dini gelenek, temelini Hanefi fıkhının sistematik olarak öğretildiği Diyobend medreselerinden alıyor. Medreselerde, İslam alimi Nizamuddin Sihalivi’nin temelini attığı “Ders-i Nizami” sistemi temel alınıyor. Bu sistemin müfredatında esas olarak tefsir, hafızlık, Arapça sarf ve nahiv, Farsça, Urduca, İslam tarihi, fıkıh ve şeriat yer alıyor. Diyobend medreseleri, Hanefi Maturidi anlayışı esas alıyor. Diyobendiler, bölgedeki Sufi ve Selefi düşünceden “bidat” -dine sonradan eklenmiş- olarak gördüğü bazı uygulamalara da karşı çıkıyor.
Diyobendi medreseleri resmi olarak 1866 yılında, Hindistan’ın Uttar Pradeş eyaletindeki Diyobend şehrinde “Daru’l Ulum Diyobend”in kurulmasıyla faaliyete başladı. Zaman içerisinde Diyobend medreseleri tüm bölge genelinde yayıldı.
Taliban nasıl kuruldu?
Taliban’ın kuruluş süreci, Afganistan’ı etkisi altına alan iç savaş döneminde yaşandı.
1970’li yıllardaki Komünizm etkisi ve 1979 yılında başlayan Sovyet işgaline karşı direniş 1989 yılında başarıyla sonuçlanmış, Sovyetler Birliği ülkeden çekilmişti. Bunun ardından ülkedeki Komünist iktidara karşı savaş 1992 yılına dek sürmüştü. Ancak 1989-1996 arası dönem, Afganistan’da direniş grupları arasında büyük savaşlara sahne oldu.
Bu savaşların temelinde, ülkedeki direniş sürecinin organize ve kontrollü bir biçimde değil, daha çok yerel teşkilatlanmalar, etnik ve kabilevi bağlar, şahsi ilişkiler ve güç merkezleri üzerinden yürümüş olmasıydı. Direniş gruplarıyla bağlantılı yapılar, bazı suç çeteleri, Komünist rejimin kalıntıları ve savaş ağaları, 1989 yılının ardından ciddi bir kaos süreci başlattı. Bu doğrultuda sivil hayat, eğitim, ticaret, emniyet ve hukuk tamamen durmuş,
İşte Taliban bu kriz sürecinin bir sonucu olarak doğdu. İç savaş sürecine katılmayan ve medreselerdeki eğitimlerine dönen, çoğunluğu Hareket-i İnkılab-i İslami üyesi olan din adamları, ülkedeki kaos ortamına karşı harekete geçti. İlk başta 1994 yılında güneydeki Peştun mollallar üzerinden başlayan bu yapılanma, bir yıl içerisinde ülkenin diğer etnik grup ve kesimlerine yayıldı. Birçok bölge çatışmasız şekilde Taliban’a katıldı.
Taliban’ın kurucu lideri Molla Muhammed Ömer, hareketin kuruluş sürecinin 1994 yılında, “kendisinin bölgede devam eden kaosu sona erdirmek için yaptığı çalışmalarla” başladığını ifade ediyor. Molla Ömer, bölgedeki medreselerin mollalarını ve talebelerini ziyaret ettiklerini ve bu girişim için ikna ettiklerini, bölgeden borçla aldıkları silahları kullanarak yerel savaş ağalarını mağlup ettiklerini söylüyor.
Bu sürecin ardından hareket, Kandahar ve Hilmend’den başlayarak kısa bir süre içerisinde birçok bölgeyi kontrolü altına aldı. Bu bölgelerde düzenli bir yönetim kurulmaya, mahkemeler tesis edilmeye, iç ve dış taraflarla ilişkiler kurulmaya başlandı. 1996 yılının Eylül ayında, iç savaşta yer alan grupların arasındaki ihtilaflardan yararlanarak başkent Kabil’i ele geçiren Taliban, “Afganistan İslam Emirliği”ni ilan etti. 2000 yılına gelindiğinde ülkenin yüzde 90’ından fazlası Taliban kontrolündeydi.
Taliban’ın Afganistan’daki iktidar süreci
1996-2001 yılları arasında “Afganistan İslam Emirliği” adı altında Taliban Afganistan’ı idare etti. Bu dönem kimilerince “Osmanlı’nın ardından dünyada İslam şeriatıyla yönetilen ilk devlet” olarak nitelenirken, kimileri ise 5 yıllık bu dönemi “baskıcı bir dini yönetim” olarak addetti.
Bu süreçte, ülkenin içerisinde bulunduğu siyasi, sosyal ve askeri krizlerin etkisine, dünyanın Afganistan’a uyguladığı ambargolar ve Taliban’a karşı yürütülen Batılı medya kampanyasının oluşturduğu etkiler de eklenmişti. Ülkeye uygulanan abluka ve ambargo sonucunda yüzlerce çocuk ilaç ve gıda eksikliği sebebiyle yaşamını yitirdi.
Taliban, iktidar olduğu süreçte ilk olarak İran, Hindistan, Rusya, ABD, Türkiye, Tacikistan, Özbekistan gibi taraflarca desteklenen Kuzey İttifakı güçlerine karşı savaştı. Bu ittifaka Suudi Arabistan’ın desteklediği Abdurrasul Seyyaf’ın grubu, İran’ın desteklediği Şii Hazara milisler gibi taraflar da katılmıştı.
Bunun yanı sıra yerel savaş ağalarına, uyuşturucu kaçakçılığı yapan gruplara karşı da savaş açıldı.
Uyuşturucu üretimi amacıyla ekimi yapılan afyonun tarımının yapılması yasaklandı. Bu paralelde, Afganistan’da afyon ekimi ve bağlantılı olarak uyuşturucu üretimi yüzde 100’e yakın bir oranda azaldı. ABD işgali sonrasında bu oran 13 kattan fazla artacaktı.